DEV BONZAİ
(Bonzai, yaşayan ağaçlara duyulan saygıyı ve bu ağaçların yaşamasını konu alan bir sanattır.)
Hani derler ya Dev bir çınardı benim babam : benim babam 1.52 boyunda 45 kg dı Hayatı boyunca Beş erkek çocuğu iki kız çocuğu sahibi olan Dini bütün Allahına günde beş vakit namaz kılan Müslümanlıksa allahına kadar imansa yürek dolusuydu. Ama dünya fakiri bir adamdı.
Bu küçük dev adam Yunanistan dan (1926) mübadele döneminde 6.yaşındayken Selanik, Mayadağı, Gevgeli den yola çıkmış bir zamanların köleleri gibi teknelere doldurulup nereye gidecekleri meçhul bir şekilde yollarda kardeşlerini kaybederek veya deniz boyunca hastalıklardan kırılarak Türkiye ye getirilmiştir.
Trakya da Tekirdağ Şarköy ilçesinin Hoşköyüne bırakılmış iki dönüm boş dağ arazisi verilerek yerleştirilmiştir.
Çocukluk ve gençlik dönemlerini kiremit hane ocaklarında amele olarak ve daha önce yerleşik köylü olan bağ bahçe sahiplerine ırgatlık yaparak evine katkı sunan babam Annemiz KIYMET ile de bu vesileyle tanışmışlar.
Babam çok saygılı dürüst herkes tarafından çok sevilen biridir ve özellikle sesi son derece güzeldi O dönemler dedeme ırgat olduğu dönemde söylediği şarkılarıyla annemin kalbini çalışı neticesinde tanışmışlar.
Annemin babası köyün sayılı zenginiymiş ama baba tarafımın bir o kadar çok fakirmiş Annemin babası babamların fakir oluşundan dolayı evliliklerine fazlasıyla karşı çıkmaş bunu bilen annem babama kaçmak suretiyle evlilikleri gerçekleşmiş.
Bu durum babamın hayatına yeni bir boyut getirmiştir .
Anne tarafım babamları reddedip görüşmemeleri babamların hem çok fakir hem çok kalabalık olmaları ve annemin yaşının da çok küçük (1920 doğumlu babam 1926 doğumlu annem) yani evlendiğinde 14 yaşında olan annem babamın 5 kardeşine yengelikten çok annelik etmek dahil her türlü yükümlülüğü üzerine almak suretiyle hayatlarını birleştirmişler.
Annem o yılları şoyle anlatırdı:
Evliliklerinin hemen akabinde 2.paylaşım savaşı patlak vermiş ve dolaysı ile babam ve büyük amcam savaş nedeniyle askere alınmışlar. Babam beş yıl askerlik yapmış 2.paylaşım savaşı dönemi Türkiye nin içerisinden geçtiği en zor günler olduğunu her daim anlatan annem o zamanlan un bulmak mümkün değildi mısır eker mısırları öğütür ekmek yapardık Dedem çok yaşlı, amcaların çocuk. İş yok aş yok, mal yok tuz alamazdık tuz ihtiyacımızı deniz suyunu ocakta buharlaştırıp sağlıyor Babaannem kırlara çıkar getirdiği her ottan yemek yapmanın yollarını arar bulurduk diyordu.
En büyük ablamız babamız askerdeyken doğmuş ona süt lazım her otu yedim ki bebeğime süt olsun diye anlatırdı .Annemin babası annem kaçmak suretiyle evlendiği için affetmediğinden bir gram gıda yardımı yapmamış sefaletlerine seyirci kalmış.
Babam askerden dönmüş İşte babamın esas hayatı buradan sonra başlamıştır.
Babamı askerlik dönüşü büyük yükümlülükler bekliyordu bakılacak Yaşlı Baba ve anne, Beş küçük kardeş, eşi ve giderken göremediği ama geldiğinde Beş yaşına gelmiş bir kız çocuğu nun yaşamı bekliyordu babamı bunca aile nüfusuna ırgatlıkla bakmak mümkün değildi .Araçların işlemediği o dönemlerde bağ bahçeden toplanan iğde ve zeytinleri Eşeğe yükleyip 50 km olan Tekirdağ a yürüyerek gidip buğday veya giyecekleri takas yaparak değişip aynı yoları tekrar dönerek evinin ihtiyacını karşılamaya çalışmıştır. Köy yerleri malum bol çocuklu oluyor amaç bağda bahçede ırgata para vermeden kendi ev halkıyla çalışmak amaçlıydı bizim malımız da yoktu ama babamda modaya uymuş 7 çocuk sahibi olmuştu.
Babamın mayasında Avrupalılık vardı babam çocuklarını ırgat yapmak için değil okutup kendi ayaklarının üzerin de durabilecek eğitimli evlatlar olmalarını istiyor ve bizleri okumamız için teşvik ediyordu Büyük ablam Nermin de annem gibi kaçmak suretiyle evlenmişti ama babam büyük babamız gibi Nermin ablama gönül koymamış modern bir insan gibi ablamı bağrına basmış onun bu gidişini affetmişti.
Ardından gelen Gülşen ablamı okutmak istemiş ama köy büyükleri kız çocuğu okur mu diye laflar edilince büyüklerine saygısızlık olmaması için ablamı orta ve yüksek okula gönderememiş .
Arada bir abimiz (İdriz) vardı ki köylülük kurbanı olmuştur 4 yaşında idi babam bağa giderken eşeğin üzerine bindirmiş bir yılan hayvanın önünden geçerken eşek sırtından atmış abimizi yere düşen abimizin bağırsakları dolanmış köyde sağlıkçı yok geçer geçer diyerek bekletilmiş ama bir zaman sonra ağrılar sızılar ve ardından abimizin ölümü gerçekleşmiş.
Ablamlar da istediği okumuşluğu yakalayamayan babam Ardından gelen Yüksel abim ize ümidini bağlamış onun okuyabilmesi için Bozcaada gemlik vs gibi üzüm işiyle uğraşan illerimize gitmiş oralarda üzüm sandığı ustalığı yaparak hem evin geçimini hem abimiz Yüksel in okumasına katkı sağlamıştı . Yüksel çok iyi ve düşünceli bir kişilikti hem babamın fukaralığını biliyor hem kendisi (okuması) için babamın gayretlerini görüyor ona göre de sorumluluğunu yerine getiriyordu kilo metrelerce yolu yürüyerek okuluna hiç firesiz kar kış sel e aldırmadan gider gelir, masraf olmasın diye iki dilim köy ekmeği ve bir şişe ayran ile öğün geçirerek babamın umutlarına sevinç katıyordu. Yükselin ardından ben geliyorum.
Abim orta okulu bitirip Edirne ilk öğretmen lisesini kazanınca evimizde neşe ve şenlik vardı çok fakirdik ama çok umutlu ve onurluyduk köyümüzden bir öğretmen adayı ve evimizden öğretmen çıkacak babamın dilekleri yerin gelecekti. Bende ilk okulu bitirmiştim babam benimde okumamı istiyordu bende çok zekiydim ama ben engelliydim abim gibi karda buzda dereleri selleri aşarak nahiyemize okumaya gidebilecek güçte değildim çok diretsem o küçük dev adam yani babam biliyorum ki benim okumam içinde bir formül bulacak belki o kadar yolu beni sırtında götürüp getirmek suretiyle okutacaktı abim gibi bende babamızın ne şartlarda ailemizi beslediğini biliyordum ve daha fazla okuma işinde direnmedim. O sıralarda Gülşen ablam bir vesile ile İstanbul da buzdolabı imalat ustası olan eniştemiz Veysel in komşumuza misafir gelmesi ile tanışmış işlerde oluruna varmış evlilikleri hasıl olmuştu bu durum benim için bir kader bir vesile olmuştu bende şansımı okumak yerine meslek edinmek hususunda kullanmaya karar verdim, aileme söyledim herkes uygun buldu ve ablamın gelin arabası İstanbul a gelirken beni ablamın yanında enişteme eşantiyon verdiler.
Burada amaç babamı anlatmak olduğundan Benim küçük iken yaşadıklarımı, hastalıklarımı ve ailemin benim için harcadıkları maddi manevi meseleleri es geçiyorum.
Ben İstanbula geldim iş olarak Konfeksiyon alanını seçtim engelli olmama rağmen bir iş ile uğraşmak beni hiç tatmin etmiyordu Konfeksiyoncuydum, JUDO sporcusuydum, Taekwondo sporuyla uğraşır milli hakemlik ve antrenörlük yapıyordum, Sendikacılıktan kaynaklanan siyasi bir yapım vardı Sendika genel başkanlığı yapıyordum.
Benden sonraki kardeşim Faruk orta okulu köyde bitirmiş lise aşamasında onun küçüğü son kardeşimiz Mesut ilk okulu bitirmişlerdi artık onların da bir şekilde köyden çıkmaları gerekiyordu Yüksel abim kardeşlerimin okumasını ama İstanbul da okumasını istiyordu evi kapatın İstanbula gidin Hüseyin ide yanınıza alın birlikte olun demişti.
Edirne ilk öğretmen okulunu bitiren abim Ankara Gazi eğitimi kazanmış ailemiz üzerinde sözü kanundu ama herkesin ona olan hayranlığı ve saygısından geliyordu bu sözünün kanun oluşu.
Babam abimin sözünü ikilemedi İstanbul a geldiler Feriköy de ev kiralandı Babam bir fırında işe başlamış kardeşlerim okullara kaydoldu Kardeşim Faruk Kabataş akşam ticareti bitirip iş hayatına atıldı muhasebeci oldu Kardeşim Mesut Şişli motor meslek lisesini bitirdi O sırada olaylar bir birini kovaladı babamın tüm arzu ve istekleri yerine gelmiş mutlu etmiştik ama ardından yaprak dökümü başlamıştı.
Abim gazi eğitim deyken tercih ettiği siyasi yapıyla tanışmış Türkiye halk kurtuluş partisi cephesi kurucusu olmuş Türkiye devriminin acil sorunları kitabını(TDAS) yazarak Türkiye gençliğine bir eser olarak bırakmış Acilciler hareketinin lideri olarak Trabzon da bir eylem hazırlığı sırasında devrim şehidi olmuştur.
Ben Kenan Evrenin 1980 Darbesinden nasibini almış Sendika genel başkanı olarak içeriye alındım,Kardeşim Faruk askere alınmış Küçük kardeşimiz okulda okulunu bitirmeye çalışıyordu , çalışıyordu diyorum zira ailemiz yine kıt kanaat geçinmeye ve ailemizi bir arada tutmaya gayret ediyordu babamız .
Zaman akıp gidiyordu Benim davamda suç unsuru olmadığı için 2.5 yıl sonra ilk mahkememde beraat ettim Kardeşim askerden gelmiş küçük kardeşim okulunu bitirmiş ama üst okul üniversiteye gidememişti aileye katkı gerektiği için Tekrar herkes işlere başlayınca biraz toparlanmıştık.
Önce Faruk sonra ben daha sonrada Mesut u evlendirmiştik İstanbul da mülk sahibi olamadık ama ailemizi bir arda tutmayı babamız sayesinde başarmıştık.
Babamız çok yorulmuştu bu küçük dev adam hayatta istediği istemediği her şeyi sayemizde yaşamış ,tatmıştı . Yukarıda belirtmiştim babam dini bütün kuranı İslam ı çok iyi bilen ve vecibelerini yerine getiren bir insandı.
Babamın anlayışında saygısızlık olgusu.
Kişiye terbiyesizlik, büyüklerine hürmetsizlik,ve komşularınla kötü ilişkilerdi
bunların dışında asla kişinin kendi tercihini sorgulamaz, yargılamaz kimseyi kimseden üstün görmez ve asla renk, dil, din ayrılığını yapmaz ,yadırgamaz ve empoze etmezdi.
Babam köyün imamıydı ama bizlerin içkisine karışmazdı sadece aşırı olmaması için uyarır, dışarıda içeceğinizde evinizde içmeniz daha uygundur derdi. Büyük yanında sigara içmeyi saygısızlık olarak algılamaz ama sigaranın zararları nı söyler uyarır yinede tercihi bizlere bırakırdı.
Din konusunda asla ısrarcı olmaz tercihlerimize müdahale etmez ama tüm bilgileri bir şekilde bizlere anlatırdı. Dinde kıyafeti şalvarlı, takkeli, sakalı olarak değil çağdaş giyimi tercih ederdi.
Yani benim babam belki ulu boş bir çınar değildi ama davranışlarıyla, düşüncesiyle, hayatıyla, kişiliği ve etrafına verdiği pozitif duruşuyla çok kaliteli bir bonzai idi.
Bizlerin çok renkli oluşumuz babamızın bizim tercihlerimize göstermiş olduğu saygı ve hoşgörüsünde yatıyordu sanıyorum.
Bizlerin çok renkli oluşumuz babamızın bizim tercihlerimize göstermiş olduğu saygı ve hoşgörüsünde yatıyordu sanıyorum.
IŞIKLAR İÇİNDE UYU SEVGİLİ BABACIĞIM
YILDIZLAR IŞIĞIN OLSUN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder