14 Aralık 2011 Çarşamba

Ben Hüseyin Eriş




Altı çocuklu fakir bir ailenin Dördüncü çocuğu olarak 16.06.1954 tarihinde Tekirdağ ili Şarköy ilçesi Mürefte nahiyesinin Hoşköy ünde Dünyaya gelmişim.

Daha çok küçükken geçirdiğim bir rahatsızlık (kara öksürük) nedeniyle yatırıldığım vakıf guraba hasta hanesinde stajyer doktorların kobayı olmam nedeniyle (doktor hatası sonucu ) engelli kalmışım. Halk dilinde “kambur” tıp diliyle "skalyos "denilen görüntümle hayat boyu yaşamaya mahkûm edildim.
Yoksulluğuna rağmen birbirine sıkı sıkıya bağlı sevgi dolu bir ailemin varlığı beni bu engelli konumumu en azından kafamda aşmamı sağladı.

İlkokula başladığım yıllarda tam dik yürüyemiyor dizlerime dayanmak suretiyle okuluma gidip geliyordum. Topluma karışmak arkadaş ve cevre edinme mücadelem okulumda birazda zeki olmam hem öğretmenlerim hem arkadaşlarım tarafından sempati toplamama neden oluyor bana da manevi cesaret veriyordu.

Daha birinci sınıfta gazete okuyacak konuma gelmem ve mevcut görünümden dolayı köye gelen pazarcıların sevgilisi oldum bana gazete okutuyorlar ve tezgâhlar açılırken onlara elimden geldiğince yardım ediyor olmam dolayısı ile okul harçlığımı çıkarabiliyordum.

Üçüncü sınıftayken dizlerime tutunmadan yürümeye başlamış hatta koşar oyunlar oynamaya başlamıştım. Müreftede okuyan ve okuduğu için ailemizin medarı iftiharı gözbebeği olan ağabeyime özenir onun gibi yüksek okullarda okumayı hayal ediyordum.

İlkokulu bitirdiğim de Yüksel ağabeyim ortaokulu bitirmiş Edirne Erkek Öğretme okulun kazanmış tı. Bende okumak için ailemden talepte bulunmuştum ama kendimde biliyordum ki hayat benim için engelsizler kadar adil değildi. Ben her ne kadar ayaklarımın üzerine dikile bilsem dayanmadan yürüyebilsem de Azgın akan dereleri aşacak her gün 9 km yürüyecek kadar da sağlıklı değildim ayrıca ailem çok yoksuldu zaten ağabeyimi bin bir zorluklarla okutmuşlar ayrıca iki öğrenci okutacak konumda değillerdi.

Ailem benim konumuma uygun bir iş sahibi olmam konusunda hem fikir olmuş karar vermişti aslında benim içinde en uygun olanı buydu O sırada ağabeyim akıl ve yüreğinin güzelliğini ortaya koyarak beni kırmadan ikna yolu olan ve beni de ikna eden kelimesini kullandı (Ben okulumu kazanıp öğretmen olursam kardeşimin tüm yükünü ben üstleneceğim dedi. Hayatta tek taptığım her hareketine her kelimesine hayran olduğum ağabeyim beni o gün bir kez daha mutlu etmişti.

Gülsen ablamın evlenip beni de İstanbula almasıyla 1967 yılında İstanbul a yeni bir hayata adım atmıştım. Dayımın oğlu Beyoğlu’nda Terzide çalışıyordu işçiye ihtiyaç varmış beni yanına aldırdı iş hayatına başlamış oldum ama engelli oluşum işimden olmama neden oldu. Ama çok beklemeden Yine Beyoğlu nda bir hazır giyim atölyesinde iş buldum sahibi eniştemin arkadaşıydı bana çok fazla dikkat etmiyor çalışmama engel olmuyordu.
O atölyede çok sevdiğim benimle çok ilgilenen Kasımpaşa da spor salonu olan JUDO Antrenörü (Hikmet KOZBE ) isimli makineci bir ustam vardı benim engelimin iyi olabileceğini rahat hareketler yapabileceğimi sporcu bile olabileceğimi söyledi itiraz ettim ama gidip izlemekten de kendimi alamamıştım Spor (judo) çok hoşuma gitmişti korka sıkıla kaydımı yaptırmıştım. Yer hareketleri hariç tüm hareketleri diğer sağlıklı arkadaşlarım kadar başarılı yapar oldum üç ay sonra belimde ayrı kalmamış ayaktaki tüm hareketleri kolaylıkla yapar ve arkadaşlarımı yere yıkar olmuştum çok başarılıydım müsabık olamasam da teknikleri çok iyi bilmem nedeniyle hocam beni yardımcı çalıştırıcı ilan etmişti ve 1969 yılında kahverengi kemere kadar yükselmiştim.

1970 yılında Türkiye ye gelen bir Japon hocanın İstanbul da açtığı kursa katılıp Siyah kemerimi almıştım. Bir yandan Konfeksiyonda çalışıp bir yandan Sporuma devam ediyordum Hocam Hikmet Kozbe yurt dışına gitme kararı alıp salonumuz kapanınca Sarıyer Halk eğitim merkezine müracaat edip Eğitmenlik yapmak Judo sporunu öğretmek istediğimi belirtim. Bu H.E.Merkezinde Nejat Uygur Tiyatro Arslan Sağlam hocalar taekwondo kimileri karate kimileri İngilizce öğretiyor seans seans dersler yapılıyordu Bana da Judo öğretmem için haftada iki seans verilmişti. Çalışmalara başlamıştım bir müddet az bir öğrenciyle devam ettim ama Taekwondo Sporu gözüme daha hoş gelmeye başlamıştı Arslan hocamla konuşup Taekwondo ya başladım Salon dışında kar üzerinde dağda tepede yalın ayak spor yapıyorduk ben her harekete katılır yapmaya çalışıyordum. Kısmet bu ya Halk eğitim merkezi eski olduğundan yıkılma kararı alındı Tüm branşlar dışarıda kalmıştık Son imtihanımda kırmızı kemer olmuştum benden bir ve iki kuşak yüksek olan arkadaşlarım hep boşta kalmışlardı (Mustafa Civelek Tamer Taşpınar Yılmaz Aydın. Hüseyin Ekinci ) gibi benden bir üst kemer olan ve gerçekten çok iyi başarılı sporcular olan bu arkadaşlarıma çalışmaları imkânı sağlamak için İkamet ettiğim Feriköy semtinin Spor kulübü olan “ Feriköy Spor Kulübüne müracaat ettim ve kabul edildi orada çalışmalarıma başladım Sarıyer den gelen arkadaşlar benim kadar dayanıklı çıkmadı Sarıyer den gelip gitmek onlara zor geldi ben tek çalıştırıcı olarak Feriköy deki çalışmalarımı sürdürdüm Teakwondo ATF sisteminden WTF sistemine geçince İstanbul da resmi siyah kemerli kimse kalmamış yeni sitemin kursunu alıp imtihana girenler Resmi siyah kemerli olmuştu ve bu kişilerden biri de ben oldum. Hem Hakem hem Antrenör hem de ilk siyah kemer mertebesindeydim artık.

Feriköy Spor Kulübünde yetişen talebelerim Her girdikleri şampiyonalarda madalyalar alıyor bütün dikkatleri Salonumuza ve bana çekiyorlardı. Kardeşim küçük olmasına rağmen en iyi yardımcımdı Mesut çok başarılıydı hareketli ve atletikti ben bilgim zekâm ile Kardeşim Mesut hareket müsabık yanıyla çok iyi ikiliydik Spor hayatım 32 yıl devam etti halen "Milli Hakem ve Antrenör 5.Dan" (5.siyah kemer)sahibi ömür boyu her müsabakalara serbest giriş kartı sahibiyim onlarca Türkiye Şampiyonu yetiştirdim ve Biri Olimpiyat ikincisi ve Avrupa Şampiyonu( Züleyha TAN diğeri Avrupa Şampiyonu olan Arzu Tan isimli Şampiyonları bizzat kendim yetiştirip şampiyon yaptım.

Ağabeyim İstanbul a geldikçe görüşüyorduk yolda bir yere giderken yolda herkesle selamlaşmama şaşırıyor sen bunca insanı nasıl etkiliyorsun senle yolda yürümek ne kadar zor insan ilişkilerinde de senle iftihar ediyorum diyordu ağabeyim Gazi eğitim Ensütüsünde okuyordu geldikçe Konfeksiyondan spordan ve onlara dayalı sosyal konulardan konuşurduk beni okuldan tanıdığı bazı arkadaşlarıyla tanıştırmıştı şişlide bir pasajından santralde çalışan bir arkadaşı ve ressam bir arkadaşı ve okulda okuyan birkaç kişiyle tanıştım konuşmalar beni etkilemeye beni örgütlü çalışmaya itmiş sınıf bilincimi vermeye başlamıştı. Ben derneklere gider sendikal çalışmalara katılmaya başlamıştım.

Bir zaman Devrimci olmak belki övünmek için önemliydi ama Deniz Gezmişlerin ölümünden sonra sakınca arz etmeye başlamıştı ben sporda olduğu gibi bu konuda da ilişki kurmaya çalışırken Ağabeyim yüksel beni bir gece kenara çekip sakın yanlış anlama senden benim bir ricam var bu benim ve arkadaşlarım için çok önemli senin benim arkadaşlarımdan uzak olman gerekmekte Engelli olman değil ama engelinin her yerde tanınması nedeniyle bu alandan uzak olmalısın dedi. Ama bu devrimci sosyalist olmayacağın anlamına gelmiyor sen işçisin emekçisin kendi alanında sürdürmelisin mücadeleni deyip hem kırmamak hem de ikna ya çalışmıştı dedim ya zaten her kelimesi benim için kanun saydığım ağabeyim aslında bana birde misyon yüklemişti. Ben mesajı almıştım zaten ağabeyim vasıtasıyla ilişkide olduğum DİSK e bağlı Devrimci sağlık iş sendikasına gider gelirken Bağımsız Çağdaş maden iş Sendikasında çalışmam gerektiği ve yönetimde yer almam önerildi kabul ettim çalıştım.

Grevlerde toplu sözleşmelerde yer aldım ama bu alan benim alanım değildi ben hazır giyim işçisiydim ve tekstil iş kolu benim alanım olmalıydı bizim etkimizin olduğu üç sendikadan biride Bağımsız Çağdaş Tekstil iş ti ve Aksaray da çalışmalarını sürdürmekteydi bu sendikaya girerek burada çalışmalarımı sürdürmeye başladım yıl 1977 yılbaşı gecesiydi ağabeyim de gelmişti tüm ailem bir arada güzel bir yılbaşı geçirmiştik ağabeyim birkaç gün daha kalmış kendisiyle güzel günler geçirmiştim.

Bir sabah kalktı ben artık gidiyorum dedi bir siyah evrak çantası vardı onu odasında hazırlıyordu odasına ani giriş yaptım elinde uzun metal bir şey vardı onu çantaya koyarken o nedir diye sordum bazen olaylara rast geliyorum kendimi korumak için elektrikli cop demişti ve ben ağabeyimde ilk defa silah denebilirse bunu gördüm o bir beyefendi o bir eğitmen o bir önderdi ama hiç silah görmemiştim kendisinde ve 20 dk sonra ben uzun süre gelemeye bilirim benden haber almadan benden gelecek hiçbir habere inanmayın beni biliyorsunuz tam teşhis etmeden kimseye güvenmeyin demiş evden çıkmıştı 1977 Ocak ayının 20 siydi gece haberlerinde Trabzon da bir gurup Öğretmenin kaldığı evde patlama olduğu haberleri okunuyordu tabi bizim aklımıza ağabey iminde orada olabileceği aklımızın ucundan dahi geçmiyordu o gece dinlediğimiz o haberi çok önemsemedik sabah 21. Ocak bütün gazeteler bu haberi kapak yapmıştı yine aklımıza gelmedi iki üç gün sonra bir polisin gelip haber vermesiyle dünyamız yıkılmış ne yapacağımızı bilememiştik (diğer bilgileri Yüksel ağabeyim i yazarken anlatacağım.) Hayat devam ediyordu annem babam kardeşlerim bir türlü bu acıyı kabullenemiyorduk o zaman yemin etmiştim ki ağabeyimin diktiği bayrağı son nefesime kadar kendimce taşıyacak sivil toplum örgütlerinin aldığı resmi gayri resmi her eylemde yer alacak kendi misyonumu devam ettirecektim.



Böylede yapıyorum
1. Mayıs geldi çattı yüreğimin acısıyla ağabeyimin resmini kaptığım gibi alanlara katıldım o kanlı 1.Mayıs birçok insanımızın canına mal olduğu gibi ülkemizdeki azda olsa var olan özgürlüğe vurulan pranganın karar gün ve sendikal mücadelenin bitişi oldu 1979 yılında Aksara da olan sendikamızı Tünele taşıdık yeni bir kongre yapmak suretiyle çalışmalarımıza başladık. Birkaç işyerinde yaptığımız örgütlenmeler sürerken 12.Eylül 1980 Darbesi gerçekleştirildi tüm parti sendika dernek ve sivil toplum örgüt yöneticileri toplanmış teslim olmayan yöneticilerin babaları anneleri alınmış teslim olana kadar hiç kimseden haber alınamıyordu ben Hasdal a götürülmek üzere alınıp Okmeydanı hastane si arkasında bir örgenci yurdunda bekletildim birçok yönetici ile beraber Hasdal askeriyesine topçu taburuna yerleştirildik üç ay gözaltı burada geçerken üç ay daha uzatıldı sorgular başlamış hepimizi önce Selimiye ye yer olmadığı için metrise büyük zülüm ler içinde gecen altıncı ayda tamam artık mahkeme başlar derken üç ay daha uzatıldı gözaltı Davut paşa hapishanesine naklimiz gerçekleşti Askeri atların ahırları boşaltılıp ranzalar konulmuş tuvaletlerin kapısının olmadı lağımın aktığı odalarda yayıyor her gün Davutpaşanın Meşhur (Hünkâr Kasrı olarak inşa edilen Otağ-ı Hümayun) av köşkünde sorguya alınıp ayakta duramayacak vaziyetlerde koğuşlara dönüyorduk hem yarası beresi olan dostlarım yaralarının iyileştirilmesi hem ayakta kalabilmek adına 600 üzerinde DİSK ve Bağımsız sendikacının bulunduğu bu yerde her sabah arkadaşlarımın sağlıklı kalabilmesi için tüm koridor boydan boya herkese Sabah sporu yaptırıyordum . Mahkeme günleri gelip çatmış aradan 16 ay geçmişti ki benim ilk mahkemem başlamıştı ilk mahkemem künyemin tanınmasıyla geçti bir ay sonraya duruşmam vardı hiçbir eylemim yok hiçbir gayrı resmi faaliyeti olmayan sendikamın iddianamesi benim Türkiye de ki tüm siyasi örgütlerin ( İ.K.D ) dahil lideri olduğumu Rusya’da ki yazılan özel el yazmaların sahibi olduğum gibi bir iddianameydi bu iddianameyi gören hakim hiddetle hangi cahil böyle bir iddia name hazırlar Töbe haşa yukardan aşağıya Allah inse bunları bir araya getiremez bu adam mı getirmiş? Hadi bunları anladıkta kadınlar derneği ni demi bu yönetiyor pes ya peeees nelerle uğraşıyoruz deyip beraatıma karar vermiştir.



1981 sonlarına doğru özgürlüğüme kavuşmuştum yaşım 30 olmuştu her gün polise imza atmak derdinden kurtulmak Adına Ailem evlenmeme karar verdi ben sendikacılık defterini iddianamem gereği sonlandırmış Bildiğim sporum Taekwondo vasıtası ile ekmek paramı kazanmaya başladım 1983 yılında görücü usulü ile şimdiki eşim Zeynep ile dünya evine girdim 1985 yılında bir kızım oldu ismini Sendikamın ismi olan Çağdaş annesinin isteği Duygu (Çağdaş duygu ) koyduk 1990 yılında ikinci kızım (Evrim ) dünyaya geldi geçmişte uğruna hapisler yatıp uğruna Grevlerde dayak yediğim Emekçi kardeşlerim ne hapishane de kader paylaştığım arkadaşlarım Nede Yüksel ağabeyimin arkadaşlarım dediği ve hala yükseli kendine malzeme yapan yoldaşları bizim perişan halimize yardımcı olmamış ben içerideyken ve çıktıktan sonra bile aileme sahip çıkmamıştır. Ta ki Şişli belediyesine belediye Başkanı olan Burjuva sosyete deyip alay edilen Sayın Fatma GİRİK sahip çıkmış bana kütüphanede iş vermiş ekmeğimi kazanmaya çocuklarıma ekmek götürmeme vesile olmuştur.


1990 da girdiğim Şişli belediyesinden 2002 de emekli oldum. Emekli olana kadar engellilerle ilgili hiçbir konuda çalışma yapmamıştım emekli olduğumda “Alternatif süreç “ isimli bir yerel gazetede Spor yazıları yazarken Beyoğlu bedensel engelliler derneği Başkanıyla tanıştım Benim yönetime girmemi önerdi evet müsait tim ve engellilerde bu hayatın bir parçasıdır ve sivil toplum örgütüdür bundan sonraki çalışmalarıma bu alanda yürütmek adına yapılan kongreye katıldım ve Yönetime seçildim bu alanda federasyon genel merkez ve değişik derneklerde engelli vatandaşlarımın yasal işlemleri konusunda ve hayata katılmaları konusunda çalışmalarımı sürdürmeye devam edeceğim. Yaşımız 56 olması yani artık hareket olanağımızın kısıtlı olması nedeniyle Spor çalışmalarıma son vermiş Bu boşluğu Şişli Türk Sanat Musikisi Derneğinin çalışmalarına dernek yöneticisi Korist ve solist olarak katılıyor arada konserler vererek devam ediyorum.

Devrimci 78 liler Federasyonu İstanbul gurubuyla Devrimci değerlerimizin (hiçbir gurup gözetmeksizin) gün yüzüne çıkarılıp müze oluşturup gelecek kuşaklara taşınması hususunda ki çalışmalara katkı sunuyor Yıllardır süren Cumartesi annelerine (Göz altında kayıplar)a destek verip 12. Eylülleri  30 mart kızıldere katliamını 1.Mayısları
6 Mayısları hiç unutmayacak unutturmayacağım.ve değerlerimizin önem arz eden ve katılmam gereken her yere gücümün yetiğince katılıyor katılacağım bu benim kendime olan saygım değerlerime verdiğim sözümdür onurumdur.

2 yorum:

  1. Sayın hüseyin eris hikmet KOZBE eski bir kardeşim tel varsa lütfen bana yazar.isiniz tsk ederim hayırlı geceler

    YanıtlaSil
  2. RUHUN SAD MEKANIN CENNET OLSUN SEVGiLi HOCAM

    YanıtlaSil